Arama için buraya yazın...

GENEL BAŞLIKLAR

Sunday, 10 September 2017

Neden Arapça? Neden Türkçe?

Neden Arapça? 

Bilimsel bir konu incelenirken o konuyu anlamak ve incelemek için konu ile ilgili terimleri bilmemiz gerekir. Bu terimleri iki şekilde öğrenebiliriz. Birincisi ve en temeli bu terimlerin dilimize çevrilmesidir. Böylelikle her vatandaşın terimsel bile olsa konu ile ilgili anlayabileceği bir sözcük kullanmış oluruz. Oluşturduğumuz yeni terim konu ile ilişkili olacağından hem bireyin konuyu daha kolay kavramasını sağlanacaktır hem de dilimiz gelişmiş olacaktır. İkincisi yol ise terimlerin dile olduğu gibi, yabancı sözcük olarak geçirilmesi ve bu şekilde kullanılmasıdır. Bu kullanım şekli genelde konunun kavranmasını zorlaştırır, terimleri anlaşılmaz, doğru söyleemez, hatırlanamaz. Çünkü terimlerin günlük kullanım dili olan türkçe ile ilişkisi yoktur, anlam vermek ancak konuyu yabancı dilde kavramak ile mümkün olur. 

Dilimizde çok güzel kelimeler türetilmiştir. Şu anda aklıma gelen birkaçı ‘süzgeç’, ‘kavram’, hepimizin ‘öbür gün’ diye bildiği ‘o bir gün’, ‘hesap makinası’ (ancak burada ‘hesab’ arapçadır), ‘bilgisayar’, ‘tekdüze’, ‘kimlik’, ‘bilimadamı’ ve bunun gibi daha birçok anlamlı sözcük türkçeye kazandırılmıştır. Bu asla Türkçülük veya Türk Dili geliştirme saplantımız olduğu nedeniyle değil, bu sözcüklerin hepimizin anlayabileceği ve kullanabileceği ve sahiplenebileceği ortak bir noktası olması ile ilgilidir.

Bilimsel temelli konular için bu teknik terim meselesi ('teknik' de ingilizceden gelmiştir ya) çok da önemli değildir diyebilirsiniz. Çünkü öyle ya toplum teknik konular ile çok ilgilenmez. Bilim adamları kendi bilgi düzeylerinde bu konuyu tartışabilirler ve toplumun da bu konudaki tartışmaları bilmesine, duymasına ve anlamasına gerek yoktur? Bu önermeyi doğru bulmamak ile birlikte şimdilik geçerli sayalım. Peki ya bu teknik konu inanç olursa ne yapacağız? Hala konunun bilimadamları (yada hocalar) tarafından tartışılıp toplumdan koparılmasına sessiz kalabilir miyiz?

İnanç bireysel bir seçimdir ve bireysel olarak yaşanır. Kuran'da anlatıldığı gibi hesap günü geldiğinde kimsenin kimseye bir yararı olmayacaktır ve bir başkasının yaptığından sorumlu olmayacaktır ve kimse kimseye kefil olamayacaktır. İnsan sadece kendi yaptıklarından, bildiklerinden, farkındalıklarından, iyiliklerinden, kötülüklerinden, bilincini ön planda tutup yaptıklarından sorumlu olacaktır. Bu nedenle inanç ve inanca ait olanlar terimler teknik sayılamazlar.

Bir inancı seçen kişilerin çoğunluk olduğu toplumlarda doğal olarak o inancı destekleyen gelenek ve görenekler oluşur ve yerleşir. Hatta inançları ile ilgili sezgilerini sözcükler ile ifade etme gerekliliği sonucunda da yeni sözcükler yani terimler türetilir ortak dilde. Ancak eğer inanç başka bir toplumdan alınmış ise o zaman o toplumun dilindeki terimler - genelde anlamları çok da bilinmeden -kullanılmaya başlanır. Bunun yanında inancın geldiği toplumun gelenek ve görenekleri de sanki o inancın temeliymiş gibi bilinmeden alınabilir ve kullanılabilir. Gelenek ve görenekler her ne kadar inancı desteklemek yada yaşamak için ortaya çıkmışsa da bir toplumdan diğerine değişebilir. Asıl olan ise bireyin inancını davranışlarında, iletişiminde ve içinde yaşamasıdır. İşte bir inancı doğru tanıyabilmek ve hem toplum hem de bireyler olarak doğru yaşayabilmek için inancı doğru anlayabilmek gereklidir. İnancı doğru yaşayabilmek için inancın kuralları ile toplumun kurallarını birbirinden ayırmak, inancı yeni toplumlara uyarlayabilmek için de yeni toplumun her bir bireyinin bu inanç ile ilgili terimleri anlayabilmelerini sağlamak gereklidir.

Günden güne arapçadan yeni sözcükler getirilip güncel hayatta kullanılıyor ve bu kibir bir ayrıcalıkmış gibi ortaya konuyor. İngilizce sözcük kullananlar kendini beğenmiş, yabancı özentisi olabiliyor iken konuşmalarında arapça sözcük kullanalar neredeyse ‘aliim(ar):bilgin(tr)’ ve hatta dindar oluyorlar. Neden? Acaba arapça sözcükler belirli bir kesimi yada inancı mı sembolize ediyor? Soralım! Örneğin ‘kayyum’ sözcüğü Kuran’da Allah’ın niteliklerinden biri için kullanılır ve ‘hayat veren’, ‘can veren’, ‘dirilten’ anlamındadır. Sözcüğün tek başına anlam olarak bir kutsallığı olmamalı ki son zamanlarda her yere bir ‘kayyum’ atanıyor. Yok eğer bu sözcükler kutsal ise ve dini terimler ise o zaman neden kullanılıyor. Yok  hayır, sözcüklerin kutsallığı yok ise, o zaman neden kendi dilimizde bir sözcük kullanmıyoruz?

Osmanlı Devleti yönetiminde de aynısını yapılmış idi. Osmanlı toplumu türkçe konuşurken, ele geçirilen topraklardaki toplumların haklarının korunabilmesi ve devletler arası ilişkilerin düzenlenebilmesi gerekliliği ile türkçe arapça alfabesi kullanılarak yazılmaya başlamıştı. Bugün hala 
Cumhuriyet ile Türk toplumunun dili değiştirilmiş gibi tepki gösterenler, harf devrimini dil devrimi zannedenler var ne yazık ki. Hayır, değişen sadece sadece harfler olmuştur, dil değil. Harfleri öğrenmek dili öğrenmek değildir. Bugün türkçeyi latin harfleri ile yazıyor ve okuyor olmamız, ispanyolca, fransızca, ingilizce vb latin harfler kullanan dilleri konuşabiliyor ve anlıyabiliyor olmamızı sağlamıyor. Arapça harfleri biliyor olmak da Kuran'ı anlayabilmeyi sağlamıyor.

Osmanlı bilim ve sanat çevrelerinde arapça ve farsça birçok terim kullanılmaya başlanmış ve bu dil saray topluluğunun dışına da yavaş yavaş yayılmış, Tanzimat önce ve sonrası edebi eserlerde  gördüğümüz şeklini almıştır. Bu eserler okunduğunda dilimize geçen birçok arapça ve farsça sözcüğün vermiş olduğu ağırlık kayda değerdir. Evet, geçmişimize sahip çıkıyoruz, soyumuzu biliyoruz ve atalarımızı bağrımıza basıyoruz, Allah hepsine rahmet eylesin. Geçmişimizi olduğu gibi kabulleniyoruz, eleştirmiyoruz ancak geçmişimizden öğreniyoruz, ders alıyoruz, almak zorundayız. Atalarımız geçmişi şekillendirdiler, bizler ise bugünü şekillendirenler olarak tarihde yerimiz alacağız. 

Konumuza geri dönelim. ‘din:inanç’ sözcüğünü ele alalım. Din denildiğinde zihnimizde oluşan algı ile ‘inanç’ denildiğinde zihnimizde oluşan algı ile aynı oluyor mu? Hayır, oysa ki aynı anlamı taşıyorlar. Yani araplar 'din' terimini kullandıklarında 'inanç' anlıyorlar. Ancak biz daha çok inanç şeklini anlıyoruz. Bunun gibi yanlış anlam yüklediğimiz birçok arapça sözcük ver dilimizde. Olsun, bunları kullanıyoruz ve bu sözcükler için hepimizin zihninde oluşan algı aynı. Ancak iş Arapça yazılan bir metini doğru anlayabilmeye gelince biraz değişiyor. 

Son Kutsal Kitabı ve içindeki bildirileri nasıl anlayabileceğiz? Kutsal Kitapta ne denildiği konusunda ortak bir dil oluşturamadıktan sonra nasıl aynı inancı yaşayabileceğiz? Bu Kitap hepimize indirilmedi mi? Burda verilenlerden sorumlu değil miyiz? Eğer bu Kutsal Kitap okunup anlaşılamayacak ise Allah bizleri nasıl içindekilerden sorumlu tutacak? Arapça bilmeyenler nasıl okuyabilecekler? Eğer okuyamayacaklar ve başka bir dile kesinlikle çevirilemez ise Allah bu Kitabı sadece Arapça bilenlere yani araplara mı indirdi? 

Bir ‘mümin(ar):inanır olan’ olarak bizler, inanç konusunda, genelinde dünyada yapılanlar ile, özelinde ise bildiklerimiz ve yaptıklarımız ile Allah’a layık bir kul olduğumuzu düşünebiliyorsak ne mutlu bize. Yok eğer içimize birşeyler sinmiyor ise, bilmediklerimiz, anlayamadıklarımız, şüphe ettiklerimiz var ise o zaman vay halimize! Soralım, sorgulayalım ve en önemlisi tek doğru bilgi kaynağımız olan Kuran’dan araştıralım. Bilelim ki Kuran inanan bir kişinin ihtiyacı olan tüm bilgiyi içerir. İnanan bir kişi için tek yol Kuran’dır. O zaman okuyalım ve anlayalım, türkçe okuyalım türkçe kavrayalım; anlayalım ve inanalım. 

Saturday, 9 September 2017

Dini Terimlerin Türkçeleri (2)


Dini Terimlerin Türkçeleri (2)

Bugün ‘imaan’ sözcüğü ile ilişkili olan diğer sözcüklere değineceğiz. ‘iman’ sözcüğü ‘a-m-n’ (alif-mim-nun) harflerinden türemiştir. Bu kökten türeyen sözcükler sırasıyla ‘amn(ar): korunma, güvenlik’ ve ‘amuna(ar): inançlı olmak, güvenilir olmak, dürüst olmak ve güvende olmak’ anlamlarına gelir. Dilimizde bu kökten olan üç kullanım vardır. Bunlardan birincisi ‘emin’ sözcüğüdür. İkincisi ‘aman vermeyen hastalık’ söz dizisindeki anlamıyla kullanım diğeri ise dualardan sonra söylenen ‘aamiyn’ sözcüğüdür ki ‘aamiyn’ ingilizcede de ‘amen’ olarak kullanılmaktadır.

‘amaan(ar)’ sözcüğü genellikle son kök harfden önce ‘aa’ vurgusu olan sözcüklerin anlamlarında olduğu gibi ‘güven olan, barış olan, güvence ve dışında tutulma’ anlamlarına gelir. ‘Aman, yeter artık!’ dediğinizde güvende, huzurda olmak isteğinizi dile getiriyor olursunuz. ‘Aman vermeyen hastalık’ size güvende olma fırsatı tanımayan hastalıkdır.
‘aaman(ar):‘inanan, güvenen’ anlamındadır.
‘amiin(ar)’ ise son kök harfden önce ‘ii’ vurgusu olan sözcüklerde olduğu gibi ‘güven sahibi, barışdolu, barış sahibi, güvence sahibi, inanç sahibi, güvence veren’ anlamlarına gelir ki Türkçede kullanılan ‘emin’ sözcüğü ile de eş anlamlıdır.

Şimdi ‘aamiin(ar)’ sözcüğüne baktığımızda aslında yukarıda verilen ‘aaman(ar)’ ve ‘amiin(ar)’ sözcüklerinin birleşimidir. Yani ‘aamiin’ dediğimizde aslında ‘inanan ve inanç sahibiyim, güvenen ve güven sahibiyim’ demiş oluyoruz. Bunu şuradan da anlıyoruz; ‘mu’min(tr)’ yine aynı kökten türemiştir ve ‘inancı olan yada inanır’ anlamına gelir. Ama aynı zamanda ‘barışı olan, güveni olan’ anlamını da içermektedir. Burada ‘güveni olan’ olan demek sadece kendine değil çevresine de güveni olan anlamındadır yani kendine güvenen ve güvenilir olan.
‘iimaan(ar):imaan(tr) ise 'inandırtma’ anlamına gelmektedir.

Şimdi sanırım herkesin kafası karışmıştır çünkü anlamını bilmeden kullandığımız sözcüklerin kendi dillerinde nasıl kullanıldıklarını bilmek ve bir harf değişikliği ile anlamının nasıl değiştiğini görmek tabi ki şaşırtıcıdır. Ancak biz şunu akılda tutalım yeter, bu sözcükler ‘inanç, güven’ kelimelerinden doğmuştur. Aslına bakarsanız inanmak güvenmek demek; güvenmek de bilmek demekdir.

‘Mü’min kardeşlerim’ denildiğinde bilin ki kişi size ‘inancı olan kardeşlerim’ diyordur. Peki neden ‘inanan’ değil de ‘mü’min’ diyor! Sanmayın ki Allah sizin dilinizi bilmiyor ve sizi anlamayacaktır, yada sanmayın ki Allah kutsal kitabı sadece araplara indirmiştir. Hani Kuran, Kutsal Kitap evrenseldi. (Bu yapılan aslen ‘şekilciliktir’ ve ‘şekilcilik’ Kuran’da Allah’ın yapmayın dediği birşeydir). Allah gerçekte tabi ki kitabı indirmemiştir. Kitap Cebrail vasıtası ile Peygamberimiz Muhammed’in aklına yazılmıştır. O’da aklından insanlara aktarmış ve böylelikle Allah’ın Kutsal Kitabı Kuran yazılmıştır. Peki biz bu kitabı ve içindekileri nasıl bileceğiz. Peki biz bırakın bu kitabı, kendi inancımızı başkalarına nasıl anlatacağız? Onları nasıl bu dine davet edeceğiz? Bizim hoca böyle söylüyor mu diyeceğiz? Peki hani dinimizde Allah ile kul arasında hiçbir kişi yok idi, ruhban sınıfı yok idi. Tanıştığım birkaç arap arkadaşım ‘siz müslüman değilsiniz’ demişti. Demek istedikleri ‘inancınızı yani dininizi bilmiyorsunuz’ demekti. Evet şimdi görüyorum ve arapçasını okudukça türkçeden anlıyorum ki evet biz az biliyormuşuz (bilenler bunun dışındadır). Çünkü bir önceki yazımızda anlatmış olduğumuz ‘müslüman’ kelimesinin anlamını biliyor olsaydık sanırım hayata daha farklı bakardık. 

İnanıyoruz ancak inancımız hocaların dilinin ucunda. Arapça dua okuyoruz ama ne dediğimiz bilmiyoruz. Ama niyetimiz şüphesiz iyi, Allah için dua ediyoruz; bir de anlayarak dua etsek. O zaman okuduklarımızın Allah’ın sözleri olduğu ve Allah’ın bizim ile konuşuyor olduğunu düşünmez miydik? Allah bizimle, kullarıyla Kitabı aracılığı ile konuşmuyor mu? Ama sen ya hiç anlamıyorsun, ya hocan kadar anlıyor yada tam anlayamıyorsun ve şekilcilik yapıyorsun!!! Bizleri hep uyuttular ve dediler ki bu dili kimse anlayamaz, ancak ilmini almak lazım. Bir harf bile çok önemlidir. Peki türkçede bir harf önemli değil mi? Hayır, içine girince göreceksiniz ki Kuran dili tamamen arapçadır. Sadece sözcükler ve bağlaçlar bitiştirilmiştir ve biraz dile hakim olunca nereden ayıracağınızı anlayabilirsiniz. Artık her inanırın elinde Kuran dilini anlayacak bilgi ve belge mevcuttur. Bunları kullanarak bu tam çeviriyi yapmayanlar yada okumayablar ise kendi bildiklerinden sorumludurlar.             

Friday, 1 September 2017

Dini Terimlerin Türkçeleri (1)



‘Dini Terimlerin Anlamları’ olarak değil de ‘Dini Terimlerin Türkçeleri’ olarak bir başlık attım. Çünkü biz burada terimlerin anlamlarını vermeyi değil arapça kelimelerin türkçe tam karşılıklarını bulmayı amaçlıyoruz.

Burada ve bundan sonra sitemizde bulacağınız sözcük anlamları tümü arapça-ingilizce sözlüklerden bulunmuştur. Neden arapça-türkçe değil? Çünkü ingilizce dil olarak arapçadan terimsel olarak çok sözcük almamıştır. İngilizce ve avrupa dilleri İncil ile tanıştıktan sonra dini konularda terimler türetmiş ve Kuran-ı Kerim indirildikten sonra çevirilerinde arapça terimlere karşılık gelen ingilizce sözcükleri kullanmışlardır. İngilizcenin teknik dil altyapısı gelişmiş olduğundan bunu gerçekleştirmeye olanak sağlamıştır. İngilizce anlamda birlik esasına göre sözcük üretirken türkçe’de sözcükte birlik vardır. Örnegin ‘içmek’ ve ‘yüzmek’ kelimelerini ele alalım. ‘İçmek’ sözcüğü eylemler birbirinden farklı olsa türkçede hem ‘su içmek’ hem de ‘sigara içmek’ için kullanılır. İngilizce’de her iki eylem için ayrı sözcükler kullanılmaktadır. Benzer olarak ‘yüzmek’ kelimesi hem ‘deri yüzmek’ hem de ‘denizde yüzmek’ için kullanılmaktadır. Oysa ki ingilizcede bu eylemler için farklı sözcükler kullanılmış ve bu da ingilizcenin terimsel olarak zenginleşmesine yol açmıştır. 

İnsanlar karşılarındakinin bilmediği yada genelin bilmediği terimler kullanmanın kendilerini ayrıcalıklı gösterdiklerini düşünüyor olabilirler. Bir süre yurtdışında kalınca aklıma türkçe kelime gelmiyordu ve ben de ingilizcesini kullanıyordum. Tabi karşımdakinin ingilizce bildiğini bildiğimden. Eğer bilmiyorsa susup düşünüyordum ayıp olmasın diye. Ancak dini terimler ile durum tamamen farklıdır, bu terimler sembolleşmişlerdir. Siz bu sembolleri taşıyorsanız yada biliyorsanız onlardan olursunuz, bilmiyorsanız farkınız ortaya çıkar yabancı olursunuz, hatta dinsiz olursunuz bazılarına göre. Oysa ki inanç sahibi olmak insanlar ile ortak noktada buluşmak ve birlikte yükselmeyi gerektirir. Allah inancının sembolü insanların yüzündeki ışıktır. Başka bir sembole gerek mi var? Biz de istiyoruz ki artık arapça sembollerden kurtulalım, söylediklerimizi ve okuduklarımızı anlamaya başlayalım.

Dikkatinizi çektiyse, başlığımızı ‘din’ terimini kullanarak yaptık çünkü inançları kapsayan en temel sözcük budur. Türkçede yerleşmiş olan ‘din’ arapçada ‘diyn’ olarak yazılır (bkz Arapça alfabe) ve ‘inanç’ anlamındadır. Yani size dininizi soran bir kişi neye inandığınızı soruyordur. Bu sorunun cevabı ise ‘ben müslümanım’ değil ‘ben Allah’a inanıyorum’ olmalıdır. ‘diyn’ sözcüğü bu anlamı ile tüm inançları kapsar. Faatiha:açılış bölümünde 'yavmi ad-diyni' yani 'inancın günü' denir ve tabi ki tüm inananlardır konu edilen. Kuran'da her bölümde tüm inananlara seslenir aslında.

‘İslam’ sözcüğüne gelince, bu sözcük ‘s-l-m’ kökünden türetilmiş olup arapça ‘islaam’ olarak yazılmaktadır. ‘islaam’ ‘boyun eğmek, kendini sunmak, uymak, uzlaşmak’ anlamlarına gelmektedir. Aynı kök türeklerine bakacak olursak ‘tasliim’ yani ‘teslim’ sözcüğü ‘devretmek, geri vermek, teslim olmak (başkasına kendini bırakmak yada pes etmek), ulaştırmak’ anlamlarını taşımaktadır. Ancak en çarpıcı sözcük ‘salaam’ sözcüğüdür ki ‘sağlıklı olma, parçalı olmamak (tek olmak), eksiksiz, zarar görmemiş’ anlamlarına gelir. ‘salaam’ dilimize ‘selam’ olarak geçmiştir ve en yakın anlamı ‘birisini karşılarken yapılan işaret’ olarak alınabilir. ‘salima’ yani dilimize ‘selime’ olarak olarak geçen sözcük ise ‘salaama ve salaam’ sözcüklerinin türetildiği eylem durumudur. ‘salm’ ‘barış’ demektir.  Önemli bir dini terim olarak Türkçede yer alan ‘müslüman’ kelimesi yine ‘s-l-m’ kökünden türetilmiştir. Arapçada ‘mu-‘ ön eki kendisinden sonragelen kelimelere ‘olan’ anlamı verir ve sözcüğü kişileştirir. Yani ‘muslim(ar):müslüman(tr)’ ‘boyun eğmiş olan, uzlaşmada olan, kendini sunmuş olan’ anlamlarına gelir. Coğul ‘muslimuvn(ar):müslümanlar(tr)’.  

Hazır sözlükte sırası gelmişken ism(ar):isim(tr) sözcüğüne bakalım. Tekil ‘ism’ olarak ve çoğul ise ‘asmaae’ olarak yazılır ve ‘ad, ünvan, nitelik’ anlamlarına gelir. Türkçede kişi adı olarak da kullanılan ‘esma’ bu sözcükten türemiştir ve ‘isimler anlamına gelir. Dilimizde neredeyse dini terim olarak kabul edilen ‘Esma-ül hüsnaa’ ise farsçadır ve arapçada da ‘al-asmaae al-Husnaa’ olarak yazılır. Belirtili ön ad tamlaması olan bu tümleç Allah’ın 99 ismi için kullanılır. 'Husnaa' Hasana:H-s-n kökünden türetilmiştir ve 'Hasana' eylem olarak 'güzellemek' anlamına gelir. Hasan:güzel, Husn:güzellik ve 'Husnaa' ‘güzellik içeren’ anlamına gelir. Bu durumda ‘Esma-ül Hüsnaa’ yerine ‘Güzellik içeren'in İsimleri’ yada ‘Allah’ın nitelikleri’ demek yeterli olur sanırım.

Beğenilenler